Psikoloji biliminin vazgeçilmez kavramlarından olan güdülenme kuramı insan davranışlarını anlamak için insanın hayatında amaçlarına ulaşmak adına imkân sağlayan bir kavramdır. Kişinin duygular ve düşünce dünyasında benliğini ne şekilde var ettiği üzerine algılamış olduğu dünyada etkisini sürdüren bir kavramdır.
Güdülenme kavramı; davranışın yönü, yoğunluğu ve bu davranışa devam etme bileşenlerinden oluşmaktadır. Bu bileşenler ile güdülerin ve güdülenmenin bir amaç doğrultusunda insanın neler yapabileceğini göstermektedir. Güdülenme ve davranış ilişkisi sabit ve basit değildir. Örneğin; iki insanın aynı güdüye sahip olması aynı davranışı göstereceği anlama gelmemektedir. Güdülendiyseler faktörlerin değişkenliği de değişkendir. Güdülenme kavramı psikoloji bilimine yirminci yüzyıl başlarında boy göstermiştir. Bu konuda birçok kuramsal yaklaşıklar geliştirilmiştir. Bunlar; içgüdü, dürtü azalması, optimal uyarılma yaklaşımı, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisidir.
İçgüdü kuramına bakacak olursak, evrimci görüşe dayanan ve hayvanların belirli durumlarda belirli ölçülerde verdikleri tepkiler üzerine sinir sisteminde önceden ayarlanmış eğilimlerine yöneliktir. Bu eğilimler doğrultusunda kendine özgünlük ve genetik faktörlerin etkili olması ile kuşaklar arası aktarıma yol açmaktadır. Darwin evrim teorisinin yaygınlaşması insanların da hayvanlar gibi içgüdülerinin olup olmaması konusunda merak konusu olmaya başlamıştır. Bu teoriden etkilenen bilim insanları insanlar içinde aynı durum söz konusu olabilir mi düşüncesiyle çalışmalar yapmışlardır.
Evrim kuramından etkilenmiş olan psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, davranışçılık akımının yaygınlaştığı dönemlerde insan davranışını içgüdü ile açıklamaya çalışmıştır. Dürtü yaklaşımı ilke davranışın da içgüdü gibi ölçümü imkânsız olan bilinçdışı eğilimler ile açıklanmasını reddeder. Yani davranışın çevredeki gözlemlenebilir faktörlerden olabileceğine vurgu yapmıştır. Dürtü yaklaşımının bir diğer temsilcilerinden ve dürtü azalması kuramını geliştirmiş olan Hull, hayatı idame ettiren şartların yoksunluğunu biyolojik ihtiyaçlara yol açan durumlar yaratılması fikriyle harekete geçen organizmayı homeostaz ilkesine dayandırmaktadır. Bu ilke bedenin denge durumuna işaret etmektedir.
Örneğin kaygı duyumsayan bir kişimin kaygıyı azaltmak adına yöneldiği davranışlara yönelmesidir. Bu kuram uzun yıllar boyunca popülaritesini korumuştur ancak 1950 yıllarına gelindiğinde artık insan davranışlarının sadece içsel dürtüler sayesinde değil dışsal uyarıcılar tarafından da harekete geçirilmekte olduğunu ileri süren görüşler ortaya atılmıştır. Optimal uyarılma kuramında ise dürtüyü azalmak ya da artırmak adına ortaya çıkmıştır. Güdülenme olgusunda önemli rol oynadığı düşünülmekte kalmayıp insanların kendilerini rahat hissedeceği uyarılma düzeyini devam ettirmek için güdülendiklerini ileri süren bir kuramdır.
Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi ise en alt katmandan başlayacak olursak sırasıyla ; fizyolojik ihtiyaçlar yani nefes alma , yemek, içmek, uyumak ve cinsellik ikinci katmanda güvenlik ihtiyaçları olan kişinin kendisini, ailesini ve toplumu emniyet içinde tehlikelerden uzak hissetmek üçüncü katmanda ait olma ve sevgi ihtiyacı yer almaktadır şöyle ki; başkaları işe ilişki kurabilmek, kabul görmek ve bir yere ait olmak dördüncü katman bize değer ihtiyaçlarını sunmaktadır yani insanın hayattaki başarısı, yeterli olmadı ve başkaları tarafından tanınmasıdır son katman ise kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarıdır yani kişisel tatmin, kişinin kendi potansiyelini bilmedi ve ortaya çıkarması, kişisel başarısıdır
Bu yazımızın da sonuna gelmiş bulunmaktayız. Sağlık, Spor, Bilgi, Teknoloji, Finans ve daha fazla içeriklere göz atmak için Bilmiyorum Deme sitemizi ziyaret edebilirsiniz.