Özgüven, en temel haliyle, bir kişinin kendine bakış açısını, kendini nasıl gördüğünü ifade eder.
Kendileri hakkında olumlu duygu, düşünce ve değerlendirmeleri olan kişilerin benlik saygısının yüksek olduğu, aksine olumsuz değerlendirmeleri olan kişilerin benlik saygısının daha düşük olduğu söylenebilir.
Bir kişinin kendisiyle ilgili değerlendirmelerinin olumlu veya olumsuz olması, yaşamındaki birçok alanı etkiler. Özgüven konusu, diğer insanlarla olan ilişkilerin, kişinin kendisinden beklentilerinin, hatalarına veya zayıflıklarına vereceği tepkilerin ve daha birçok duruma yönelik tutum ve davranışların arkasında yatmaktadır.
Yüksek özgüven ile insanlar kendilerini oldukları gibi kabul eden; hataları ve zayıflıkları için daha yüksek bir hoşgörüleri vardır; kendilerine değer veren ve kendileri takdir ederek daha başarılı olduklarını; yeni fikirler ve kişisel gelişim için açık olduklarını gösterirler.
Benlik saygısı düşük olan kişilerin kendileri zayıf, eksik veya yetersiz; kendileri hakkındaki düşünceleri eleştirel ve acımasız; benlik türünden emin olabilirler; sosyal, mesleki veya akademik alanlarda daha az risk alırlar; dikkat veya eleştirinin hedefi olmaktan kaçınmaya çalışırlar.
Benlik saygısının çocuklukta daha fazla geliştiği bilinmesine rağmen, daha sonraki yaşamda benlik saygısını geliştirecek veya azaltacak deneyimler de olabilir.
Düşük benlik saygısı göz önüne alındığında, arka planda giderek daha fazla insanın kendilerine karşı aşırı eleştirel ve yargılayıcı bir iç sese sahip olduğunu söylemek mümkündür. Başka bir deyişle, çocuklukta ne kadar gelişmiş olursa olsun, düşük benlik saygısının devam etmesine neden olan en temel faktör, bir kişinin kendisini acımasızca eleştirmeye devam etmesidir.
Bu nedenle özgüven geliştirmek için en temel olarak olumsuz iç sesin ve kendimize söylediklerimizin farkına varmakdır. Kişisel düşüncelerin farkında olmak kolay değildir. Özellikle uzun süredir özgüven eksikliği varsa; özeleştiri kişinin kendisiyle ilgili düşüncelerinde alışkanlık, rutin haline gelebilir. Özeleştiri duyguları doğrudan etkiler. Yani, özellikle kendimizi suçlu, üzgün, sinirli veya kızgın hissettiğimizde, bu duyguları takip etmek, kişisel düşüncelerimizi yakalamamızda bize rehberlik edecektir.
Bir sonraki adım, onları fark ettiğiniz gibi not etmektir. Bir sonraki adım bu düşünceleri sorgulamak, gerçeğe uygunluğunu değerlendirmek ve alternatif düşüncelere uygun bir duruma dönüştürmektir.
Tüm bu süreç çok çaba gerektirir ve bir kişi için zor olabilir. Bu nedenle, özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi yöntemiyle ilerliyorsa, bir terapi süreci kişi için oldukça faydalı olacaktır.