Şahmeran Efsanesi: İstanbul’un göbeğindeki gizemli, sırlarla dolu bir yapı… Yerebatan Sarnıcı… Az sonra duyacağınız şeylere hazır olun.
Sarnıç, Bizans imparatoru 1. Justinianus tarafından yaptırılmış olup suyun içinden yükselen pek çok mermer sütun nedeniyle halk arasında Yerebatan Sarayı olarak da isimlendirilmektedir. Ayrıca bu sarnıç Dan Brown’un Cehennem adlı romanına da konu olmuştur. İşte Şahmeran Efsanesi ile ilgili bilgiler.
Hazırsanız bellerinden aşağısı yılan, üstü ise insan şeklinde olan Maran adı verilen yaratıkların efendisi Şahmeran’ı tanıtmakla başlayalım.
Şahmeran Efsanesi Hakkındaki Gizemler:
Efsaneye göre geçimini odun satarak sağlayan fakir bir ailenin oğlu olan Cemşab, bir gün arkadaşlarıyla içi bal dolu olan bir mağara keşfetti. Balı çıkarmak için Cemşab’ı aşağı indiren arkadaşları, kendilerine daha fazla bal kalması için onu orada bırakıp gittiler.
Cemşab, uzun bir süre sesini duyurmaya çalıştı fakat başarılı olamadı derken mağarada bir delik gördü ve buradan ışık sızdığını fark etti. Cebindeki bıçak ile deliği büyütünce ömründe görmediği kadar güzel bir bahçe karşısına çıktı. Bu bahçede eşi benzeri olmayan çiçekler, bir havuz ve pek çok yılan vardı. Havuzun başındaki tahtta ise belinin alt kısmı yılan, üstü insan şeklinde olan yılanların efendisi Şahmeran oturmaktaydı.
Şahmeran ona “Ey insanoğlu buraya neden ve nasıl geldin? Anlat bakalım.” dedi. Ardından Cemşab başına gelenleri anlatmaya başladı. Aralarındaki sohbet gittikçe uzadı ve Cemşab ile Şahmeran çok iyi arkadaş oldular. Uzun yıllar boyunca birlikte yeraltı diyarında yaşadılar. Zaman su gibi akıp geçiyordu fakat Cemşab, bir süre sonra ailesini özlediğinin farkına varmaya başladı ve çekinerek bu durumu Şahmeran’a açıp gitmek için yalvardı. Cemşab’ın bu haline üzülen Şahmeran da kendisini salıvereceğini, ancak yerini kimseye söylemeyeceğine ve hayatı boyunca asla ama asla hamama gitmeyeceğine dair söz vermesini istedi.
Şahmeran Efsanesine söz verip ailesine kavuşan Cemşab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmeran’ın yerini kimseye söylemedi fakat bir gün ülkenin padişahı hastalandı. Vezir, hastalığın çaresinin Şahmeran’ın etini yemekten geçtiğini padişaha söyleyince her yere haber salındı. Tüm halk teker teker hamama sokuldu. Sıra Cemşab’a gelince Cemşab mecburen soyunup hamama girdi.
O anda vezir Cemşab’ın derisinde pullar olduğunu görünce onun Şahmeran’la karşılaşmış olduğunu anladı. Cemşab, ilk başlarda Şahmeran’a ihanet etmediyse de sonunda kellesini kurtarmak için mağaranın yerini gösterdi. Şahmeran, Cemşab’ın zarar görmesini istemediği için padişahın adamlarıyla savaşmadı. Yılanlarına bir düğüne gittiğini söyleyerek yeraltı diyarını terk etti. Saraya getirilen Şahmeran, öldürülmeden önce Cemşab’la son bir kez görüşmek istediğini söylemesinin ardından onun bu isteği kabul edildi.
Şahmeran, Cemşab’a “Öldüğüm zaman üç parçaya ayrılmamı sağla. Başımı kaynatıp padişaha içir, padişah kurtulsun; gövdemi de vezire içir, ölsün; kuyruğumu ise kaynatıp sen iç, böylece tıp alanında çok bilgili ol,” dedi. Cemşab bir şekilde Şahmeran’ın söylediklerini yerine getirmeyi başarmış ve rivayete göre Cemşab böylece Kuran-ı Kerim’de de adı geçen Lokman Hekim olmuş.
Bir diğer rivayete göreyse Şahmeran Efsanesi’nin öldürüldüğünü yılanlar o günden beri bilmemektedirler. Yeryüzünde ne zaman bir düğün olsa yılanlar o düğünün Şahmeran’ın katıldığı düğün olduğunu düşünürler fakat bir gün gelecek Tarsus, Şahmeran’ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından istila edilecek. Tabii, bunların ne kadarı gerçek, ne kadarı uydurma bilemeyiz. Şunu da belirtiyim ki Evliya Çelebi, Seyhatname’sinde Adana’da bulunan Yılankale’ye geldiğinde kalenin çevresinde sürü sürü yılanlar olduğunu belirtiyor. Ayrıca uzun tüyleri ve boynuzları olan bir yılandan da bahsediyor. Ona göre bu yılan ancak ve ancak Şahmeran olabilir.
Bunların Yerebatan Sarnıcı’yla olan ilişkisine geçmeden önce sizlere Ceyhan nehri kıyılarında yaşanan bir olayı anlatacağım. İki kişi Irmağın hemen başında otururken bir anda yüksek sesle çığlık atmaya başladılar. Bunun üzerine diğer çiftçiler yanlarına gelip durumun ne olduğunu sorduklarında kadınlar yarı baygın bir şekilde anlatmaya başladılar: “Yüzü güzel bir kadın suyun içinde bize bakıyordu, acaba biri mi boğuluyor diye gördüğümüz şeye doğru ilerledik ama insan sandığımız şey bir anda nehrin karşısında belirdi timsah gibi ayakları ile hızlı bir şekilde ilerledi ve kayboldu.” Bu olay kayıtlara geçtiği bilinen son Şahmeran vakasıdır.
Çukurova bölgesinde yaşayan insanların Şahmeran’a saygı amacıyla onun bir resmini evlerine astıkları bilinmektedir. Bunun bir diğer amacıysa bir yılan evlerine girerse bu resmi görüp evden çıkacağına olan inançlarıdır.
Şahmeran Efsanesi’nin Yerebatan Sarnıcı’yla İlgisi
1456 yılında İtalya’dan gelen bir heyet ne yapıp ne edip Fatih Sultan Mehmet’e ulaşmaya çalışıyordu. Araya birçok elçi soktular. Yanlarında onlarca hediye getirdiler fakat Fatih Sultan Mehmet onları bir türlü huzuruna kabul etmiyordu. Heyetin ısrarcı tutumu karşısında Fatih Sultan Mehmet, onlarla görüşmesi için Vezir-i Azam’ı görevlendirdi. Yapılan görüşmenin konusu ise şuydu: Yerebatan Sarnıcı’nın içinde bulunan hazine.
Heyet sarnıcın içinde çok önemli bir hazinenin bulunduğunu fakat yerini sadece Padişah’a söyleyebileceklerini aktarıp bir kez daha Padişah’la görüşme talep ettiler. Vezir-i Azam, İtalyanlarla yaptığı bu görüşmeyi Padişah’a aktarınca Padişah, bu işin içinde bir iş olduğunu düşünüp görüşmeyi kabul eder. Heyet, Padişah’ın huzuruna çıkıp anlatmaya başlar: “Yerebatan Sarnıcı diye bilinen mekanın içerisinde önemli bir hazine bulunmakta fakat hazine dediysek bunu altın, gümüş, elmas gibi maddi değeri olan şeyler olarak algılamayın.
Bahsettiğimiz hazine özel olarak yapılmış bir lahidin içindeki cesettir.” Konuşmalarına lahidin içindeki bedenin Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavar Medusa’ya ait olduğunu söyleyerek devam ederler. Fatih Sultan Mehmet’e bu lahit karşılığında bir sürü şey teklif ederler.
Fatih Sultan Mehmet’in ise buna izin verip vermediği bilinmiyor fakat lahdin Yerebatan Sarnıcı’nın bir yerinde saklı olduğu bilgisi Sultan Abdülhamid Han’a kadar ulaşmış. Gizemli olaylara karşı ilgisi olan Abdülhamid Han, bu bilgileri öğrendiğinde bayağı heyecanlanmış. Yerebatan Sarnıcı’nın içindeki bu gizemi es geçmek istememiş ve birkaç bilge kişiyi görevlendirmiş.
İtalyan heyeti tekrardan bulup irtibata geçmişler. Heyetin lahdi çıkarmaları karşısındaki isteklerini kabul etmeyen Abdülhamid Han sahip olduğu kısıtlı bilgilerle lahdi kendisi çıkarmaya karar vermiş. Oluşturulan ekip bugün ziyaret ettiğimizde göremeyeceğimiz, Yerebatan Sarnıcı’nın kapalı olan dehlizlerinin birinde lahdi bulmuş.
Abdülhamid Han binlerce ton ağırlığındaki lahdi açtırmış ve gördükleri karşısında şaşkınlık yaşamış. Lahdin içinde insan başlı, dev bir yılan varmış fakat bu yılan mumyalanmasına rağmen bozulmaya başlamış. Bu ceset İtalyan heyetin iddia ettiği üzere Medusa’ya değil, Şahmeran’a ait gibi görünmekteymiş. Kısa bir süre sonra Abdülhamid Han bir ferman yayınlamış ve lahdin kimseye bahsedilmemesini emretmiş.
Zaten lahdi gören kişilerin sayısı çok azmış. Yapılan toplantılar neticesinde lahidin gün yüzüne çıkartılmasına fakat içindeki yaratığın fitne oluşturmaması nedeniyle saklanmasına karar verilmiş. Binlerce ton ağırlığındaki lahit dönemin en güçlü hamallarıyla güçlükle gün yüzüne çıkartılmış ve bugünkü Fatih Camii’nin avlusuna götürülüp yaratık çıkarıldıktan sonra halka kısa süreliğine gösterilmiş.
Abdülhamid Han, lahdin fotoğrafının çekilmesini emretmiş ve gazetelerde yayınlatmış fakat bir süre sonra gazetenin bu sayısı bilinmeyen bir güç tarafından toplatılıp yok edilmiş. Yaratığa ve lahde ne olduğu bilinmiyor. Kimileri yaratığın peşine düşen yabancılar tarafından ülkelerine kaçırılmış olabileceğini düşünüyor.
Peki, sizce yaratık şu anda nerede ve kimlerin elinde?
Şahmeran Efsanesi ile ilgili bilgilendirmemizin sonuna geldik. Daha fazla içeriklere göz atmak için Bilmiyorum Deme sitemizi ziyaret edebilirsiniz.